Home / Çeviri / Ekonomik Kalkınma Hedefleri ve Küresel Teknoloji Savaşının Kaynak Milliyetçiliğinin Yükselişini Şekillendirmesi

Ekonomik Kalkınma Hedefleri ve Küresel Teknoloji Savaşının Kaynak Milliyetçiliğinin Yükselişini Şekillendirmesi

2022 yılında Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) bir paneli, Avrupa Birliği’nin (AB) açtığı davada Endonezya aleyhine karar verdi. Endonezya, son yıllarda yeşil dönüşüm için kritik bir mineral olan nikelin yerel işlenmesini artırmaya yönelik bir dizi politika yürürlüğe koymuştu. Ülke, küresel nikel arzının yaklaşık yarısını karşılıyor.

AB, bu politikaların serbest ticaret kurallarını ihlal ettiğini savunurken, Endonezya bu önlemlerin kendi ekonomik kalkınma hedefleriyle uyumlu olduğunu ve endüstrinin sürdürülebilirliğini korumak için gerekli olduğunu ileri sürdü.

Bir yandan, AB’nin zaferi, elektrikli araçlar (EV) ve geleceğin diğer teknolojileri için kritik öneme sahip nikel akışının eskisine kıyasla daha serbest devam edeceği anlamına geliyor. Diğer yandan ise, kaynak zengini gelişmekte olan ülkelerle yabancı aktörler arasındaki tarihsel ticaret dengesizliğini pekiştiriyor. Bu durumda kaynak sahibi ülkeler genellikle yalnızca ham madde ihraç etmekle sınırlı kalıyor ve işlenmiş ürünlerin üretiminden doğan katma değerden mahrum kalıyor.

Bu dava, son on yılda giderek yaygınlaşan kaynak milliyetçiliği eğiliminin yalnızca bir örneği. Kaynak milliyetçiliği, ülkelerin kendi doğal kaynakları üzerindeki egemenliklerini yeniden tesis etmeye çalıştıkları politikaları ifade ediyor. Bu eğilim, birbiriyle zaman zaman çelişen birçok faktörün etkisiyle şekilleniyor: mineral zengini ülkelerin tedarik zincirindeki konumlarını yeniden tanımlama isteği, dijital altyapıyı destekleyen minerallere yönelik talepteki artış ve serbest ticaret ile küreselleşme mantığının sarsıldığı giderek daha korumacı bir dünya düzeni.

Mart 2025’te risk analizi şirketi Verisk Maplecroft, madencilik ve enerji sektörlerinde hükümet kontrolünü ölçen kaynak milliyetçiliği endeksinde bir artış kaydetti. Şirket, 17’si kritik mineral üreten toplam 47 gelişmekte olan ülkede, 2020’nin ilk çeyreğinden bu yana hükümet müdahalesinde belirgin bir artış olduğunu vurguladı.

Verisk Maplecroft kıdemli direktörü ve baş analisti Jimena Blanco, “Ülkeler artık sadece gelip buradan kaynak çıkarmanın yeterli olmadığını söylüyor. Aynı zamanda işleme ve yüksek katma değerli ürünlere dönüştürme aşamasına da bizim sınırlarımız içinde yatırım yapılmasını istiyorlar.” diyor. Blanco’ya göre, geleneksel kaynak milliyetçiliği yöntemleri —örneğin vergi artışları veya kamulaştırmalar— yerini daha ince politik değişimlere bırakıyor.

Güç dengesizlikleri ve “kaynak laneti”

Hükümetlerin ülkelerinin doğal kaynakları üzerinde daha fazla kontrol kazanmak için başvurduğu araçlardan biri, madencilik faaliyetlerindeki devlet payını artırmak oldu. BM Ticaret ve Kalkınma Konferansı’nın (UNCTAD) 2025 Dünya Yatırım Raporu, yatırımcılar için daha az elverişli önlemlerin başında yabancı sermaye kısıtlamaları ve izin şartlarının sıkılaştırılmasının geldiğini belirtiyor.

Bu değişim özellikle Afrika madencilik sektöründe gözle görülür durumda. OLEA Insurance Solutions Africa Uluslararası Koordinasyon Başkanı Arthur Michelino, “Madencilik yasaları, egemenliği uzun vadeli sözleşmelere yerleştirmek için yeniden yazılıyor.” diyor. Bazı durumlar aşırı boyutlara ulaşabiliyor: Mali’nin askeri yönetimi, Temmuz ayında Barrick Gold’a ait bir madene helikopterle inip 117 milyon dolar (163,3 milyon Kanada doları) değerinde altına el koydu.

Michelino, “Madencilik yasaları, yabancı şirketlerin vergi ödemekten kaçınabilmeleri ve kendi lehlerine son derece sınırlı bir düzenleyici ortamda faaliyet gösterebilmeleri için tasarlanmıştı. Mali, Nijer ve Burkina Faso’da yeni madencilik yasalarıyla birlikte, kaynaklar üzerinde kontrolü düzenlemeler yoluyla yeniden ele geçirme çabalarına tanık oluyoruz.” diyor.

Bu düzenlemeler, devletin madencilik projelerindeki payını artırıyor. Örneğin Mali, 2023’te yasalarını değiştirerek devlete projelerde %10 hisse payı, ilerde %20’ye kadar satın alma opsiyonu ve %5’lik bir payı yerel yatırımcılara tahsis etme hakkı tanıdı. Benzer reformlar kıta genelinde yayıldı. Tanzanya, 2017’de devlet payını %50’ye kadar çıkardı.

Avrupa Dış İlişkiler Konseyi misafir araştırmacısı Sarah Logan, “Afrika’dan çıkan hammaddelerin çoğu işlenmeden ihraç ediliyor. Bu, tarihsel bir sömürü düzeninin sonucu.” diyor. Logan’a göre, yalnızca ham madde ihraç eden ülkeler, minerallerin işlenmesiyle oluşan katma değeri kaçırıyorlar.

2024’te Zimbabve hükümeti, işlenmemiş lityum ihracatını yasakladı. Ülke, işlenmemiş maden yerine pillerin ihraç edilmesi durumunda 1,7 milyar avro gelir kaybı yaşadığını açıkladı. Benzer durumlar, tarım gibi diğer birincil ürün ihracatı yapan sektörlerde de görülüyor.

Bu sömürü modeli nedeniyle Afrika’ya yönelen yabancı madencilik yatırımları, birçok ülke için ekonomik dönüşüm yaratamadı. Gözlemciler bu durumu “kaynak laneti” olarak adlandırıyor: doğal kaynak zengini ama az gelişmiş ülkelerin düşük ekonomik büyüme göstermesi paradoksu. Örneğin Mali, dünyanın önde gelen altın üreticilerinden biri olmasına rağmen hâlâ dünyanın en yoksul ülkelerinden biri.

Logan, Afrika’daki madencilik sektöründe yerel katma değeri artırma çabasının düşük büyüme ve yüksek işsizlik sorunlarını çözmeye yönelik olduğunu belirtiyor:
“Bu mesele sadece gelir değil; hükümetlerin umutsuzca istihdam yaratma ihtiyacından kaynaklanıyor. Sanayileşme tam anlamıyla gelişemedi, belki de mineraller daha geniş ve sofistike bir ekonomik faaliyet için temel oluşturabilir.”

Kritik minerallerin yükselişi

Kaynak milliyetçiliğinin yükselişi, aynı zamanda yeşil dönüşümün temelini oluşturan kritik minerallere (lityum, nikel vb.) yönelik talepteki patlama tarafından da tetikleniyor. GlobalData’nın tahminlerine göre, lityum üretimi 2024–2030 arasında yıllık bileşik %14 oranında artacak. Ancak bu muazzam talep artışı, uzun vadeli hedefleri birbirine karşı konuma getirebilir.

Elektrikli araçlar gibi çevreye daha az zarar veren ürünlerin üretim hedefi, madencilikte kullanılan sürdürülemez uygulamalar nedeniyle zayıflayabiliyor. Endonezya’da kâr amacı gütmeyen Auriga kuruluşunun verilerine göre, nikel işleme tesislerinin kurulduğu bölgelerde ormanlar iki kat daha hızlı yok oluyor.

GlobalData ayrıca bakır madenciliğinde de çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) kaygılarını azaltma çabasının yeni projelerin onay süresini uzattığını bildiriyor.

Şili örneğinde, ülke 2030’a kadar küresel bakır rafinasyon pazar payının %42’sini elinde bulunduracak olsa da, mevcut hükümetin göreve gelmesinden sonra birçok proje durduruldu veya küçültüldü.

Blanco, “Bu noktada işler karmaşıklaşıyor. Bazı durumlarda şirketler, düzenlemelerin çevreyi koruma amacıyla mı yoksa faaliyetlerini sınırlamak amacıyla mı uygulandığını kanıtlamakta zorlanıyorlar. Bu, çok ince bir çizgi.” diyor.

Yerel katma değer çözüm olabilir mi?

Hükümetlerin bu tür politikaları yürürlüğe koymasının temel amacı, doğal kaynakların ülkeye getirdiği faydayı artırmak — ister ekonomik kazanç yoluyla, ister çevresel etkileri sınırlayarak. Bunun için uzun süredir önerilen stratejilerden biri, ham maddelerin yerel işlenmesi yoluyla yerel katma değeri artırmak.

Ancak bu yaklaşımın pratik zorlukları var.

Logan, “Yatırımcılar yalnızca rekabetçi olabilecekleri yerlerde işleme tesislerine yatırım yapar. Çin’le rekabet etmek zaten son derece zor çünkü onlar çok daha büyük ölçekte üretim yapıyor ve girdi maliyetleri çok daha düşük.” diyor.

Mineral açısından zengin ülkelerde altyapı eksikliği, ulaşım sistemlerinin zayıflığı, enerji maliyetleri ve girdi fiyatları gibi unsurlar rekabetçiliği engelliyor. Logan, “Bu nedenle bu ülkelerde faaliyet maliyetlerini düşürecek reformlar gerekiyor.” diyor. Bu bağlamda, Lobito Koridoru gibi projeler (Angola’nın Atlas Okyanusu kıyısını Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve Zambiya’daki maden bölgelerine bağlayacak demiryolu altyapısı) sıkça gündeme geliyor.

Ancak yabancı katılımı çok sert biçimde sınırlayan politikalar, istikrarsız bir yatırım ortamı yaratarak ters tepebilir. Ülkeler, Endonezya örneğinde olduğu gibi DTÖ’ye taşınabilir veya şirketler tamamen çekilebilir (örneğin Glencore şu anda Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nden çıkmaya çalışıyor).

Logan, “Batı Afrika’daki bazı ülkeler, büyük tedarikçi oldukları için müzakerelere açık davranıyor. Ancak birçok Afrika ülkesi küresel tedarik zincirlerinde o kadar da merkezi değil; bu nedenle aşırı korumacı adımlar yatırım kaybına yol açabilir.” diyor.

Yerel içerik yasaları ve geri dönüşüm

Afrika madencilik sektöründe yatırımcıların yakından izlemesi gereken gelişmelerden biri de yerel içerik yasaları. Bu yasalar, şirketlerin belirli bir oranda yerel mal, hizmet veya iş gücü kullanmasını zorunlu kılıyor. Tanzanya şu anda madencilik yasasını, yerel işletmelerin daha fazla katılımını teşvik edecek şekilde değiştiriyor.

Ancak tıpkı yerel işleme politikalarında olduğu gibi, bu değişikliklerin yatırımcılar için öngörülebilir ve istikrarlı bir ortam yaratacak biçimde yürütülmesi gerekiyor. Örneğin Ruanda’da hükümet tarafından önceden denetlenmiş yerel tedarikçilerin bulunduğu bir veri tabanı mevcut.

Blanco, Avrupa’da geri dönüşüm yasalarının yükselişinin de pazar dinamiklerinde giderek daha önemli bir rol oynayacağını belirtiyor. 2024’te AB, Kritik Hammaddeler Yasası’nı (Critical Raw Materials Act) kabul etti. Bu yasa, üye devletlerin kritik hammaddelerde tedarik zincirini güvence altına almak amacıyla hem yeni çıkarma faaliyetlerini hem de geri dönüşümü artırmaya odaklanıyor.

Blanco, “Bu, artık yalnızca geri dönüşümün başka ülkelere ihracatı değil, belirli mineralleri ekonominin içinde tutma perspektifinden önemli hâle geliyor.” diyor.

Sonuç olarak, hükümetler çevre yasaları, kritik mineral tedarik güvenliği ve ekonomik kalkınma hedefleri arasında denge kurmaya çalışırken, bu politikalar hem birbirini tamamlayacak hem de zaman zaman çelişecek. Ancak yabancı yatırımcılar için gerçeklik değişmiş durumda: Ev sahibi ülkeler artık geçmişteki şartlarla değil, daha adil ve egemenlik temelli yeni şartlarla müzakere etmek istiyor — ve bu, birçoklarının gözünde uzun zamandır gecikmiş bir gelişme.

Yazan: Eugenia Perozo, Orijinal Kaynak
Türkçeye Çeviren: Maden360 Editörlüğü

Etiketlendi: